Tarihte Çocuk Kavramı



Çocuk eski devirlerden beri toplumların ilgilendiği bir varlıktır. Ancak bu ilginin niteliği, kapsamı ve biçimi tarihsel gelişimde farklılıklar göstermektedir. Söz konusu farklılıklar, toplumların sosyal, kültürel gelişmesine, örgütlenmesine ve toplum içindeki egemenlik koşullarına bağlı bulunmaktadır. İlkel toplumlarda çocuğa, ekonomik yarar sağlayan bir varlık olarak bakılmaktaydı. Üyesi olduğu ailenin çok kullanışlı bir malı olarak kabul edilirdi.
Çocuk sorununa böyle yaklaşınca, kişilerin yararlarının çocuğunkilerden önde gelmesi, hatta çocuğun yararlarının hiç dikkate alınmaması doğaldı. Ailenin işlev kaybı, buna karşılık devletin aile karşısında güçlenmesi yönünde bir değişme başlayınca, devlet aileyi kontrol etme olanağı elde etmeye başlayınca, toplumsal ilgi çocuğun korunması yönünde yoğunlaşmıştır. Çocuğun korunması üzerindeki toplumsal ilgi önceleri dinsel etkiler altında ve dinsel nitelikteki kuruluşlar aracılığıyla olmuştur. Bu ilginin, dini etkenler dışında toplum çerçevesinde kurumsallaşması 19. yüzyılda başlamıştır. (Akyüz, 2000; Gander ve Gardiner, 1993)
- yüzyılın çocuk pragması 18. yüzyıl aydınlanması’ndan, bir yandan Rousseau’dan, bir yandan da Locke’tan esinleniyor. J.J. Rousseau’nun Emile’de yansıyan ve “Romantik Çocuk Anlayışı” diye nitelenen görüşleri iki önemli vurgu taşıyor: Çocuğun yalnız şu yada bu amaç için değil, kendi başına önemli olduğu, yetişkinden farklı, özgün ve değerli psikolojik özellikler taşıdığı. Ve, çocukluğun doğaya- tabiat- haline en yakın yaşam evresi olduğu. Rousseau’ya göre, çocuk vahşi bir çiçektir. Çocuğun kendiliğindenliği, doğallığı, sevinci ve saflığı yüceltilmesi gereken özelliklerdir.
Eğitim, çocuğu organik ve doğal gelişimini bozmayacak biçimde verilmelidir. Rousseau’ya göre eğitim bir tür eskitme sürecidir, yetişkindeki kusurların nedeni de hatalı eğitimden kaynaklanır. (Tan, 1993; Rousseau 1966)
- yüzyılın egemen çocuk paradigması üç temel varsayıma dayandırılıyor:
1.Çocuklar yetişkinlerden farklıdır; yada çocuklar özel bir kategori oluştururlar.
2.Çocukların yetişkinliğe hazırlanması-yetiştirilmesi gerekir; yada yetişkinlik bir kazanımdır.
3.Çocukların yetiştirilmesi sorumluluğu yetişkinlere aittir. (Postman, 1983)
J.Locke’ye göre, zihni doğuşta bir tabula rasa olarak gördüğü için de, üstüne yazılacak olanlardan sırasıyla anne-babaları, öğretmenleri ve devleti sorumlu tutar. Dolayısıyla, çocuğun bilgisizliği, kabalığı, suçu kendisinin değil, büyüklerinin sorumluluğuna girecektir. Locke eğitimi bir ekleme olarak algılar buna göre uygar yetişkini biçimlendirecek, yetiştirecek olacak süreçtir eğitim. 19. yüzyıldan 20. yüzyıla yayılan bu görüşler Batı’da çocuklara yönelik yasaların ve eğitim anlayışların biçimlenmesinde önemli rol oynamıştır. (Tan, 1993; Postman, 1983)
Çocuk nedir?
Çocuk Hakları Sözleşmesinin 1. Maddesine göre “Daha erken yaşta reşit olma durumu hariç, 18 yaşına kadar her insan çocuk sayılır” olarak genel tanımı yapılan “çocukluk” kavramı üzerinde çeşitli görüşler vardır.
Gelişim psikolojisi açısından çocukluk, 14 yaşlarına kadar ki süreyi kapsar. Bu yaştan sonra ergenlik döneminin başlamasıyla birlikte psikolojik açıdan çocukluk sonlanmıştır.İnsan doğumundan ölümüne dek çocukluk, ergenlik (gençlik), olgunluk yaşlılık gibi belirli dönemler içinde gelişir diyerek, yaptığı sınıflamada çocukluk ve ergenliği birbirinden ayırtmaktadır. (Yavuzer, 1998 )
Yörükoğlu, süt çocukluğu, özerklik, oyun, okul, ergenlik dönemleri olarak belirlediği sınıflamada, ergenlik dönemini 12-21 yaş arasında tanımlamaktadır. (Yörükoğlu,1989).Polat ise Yörükoğlu’nun dönemlerine benzer bir ayrımda bulunmakta, ancak oyun ve okul dönemi arasında okul öncesi dönemin varlığını vurgulayarak ergenlik dönemini 18 yaşında bitirmektedir. (Polat, 1997)