DR.DİDEM KÜT
Dr.Öğretim Üyesi
DR.DİDEM KÜT
Dr.Öğretim Üyesi

Blog Post

Kadınlarda Cinsel Yaşam Kalitesi

Haziran 29, 2021 Makaleler
Kadınlarda Cinsel Yaşam Kalitesi

Kadının cinselliği ve cinsel sağlığı yaşam koşullarından etkilendiği gibi, cinsel sağlıktaki değişim de kadının yaşamını ve genel sağlığını etkiler (Tuğut ve Gölbaşı, 2010). Yani kadının cinselliği ile sağlıklılık düzeyi arasındaki ilişki önem arz etmektedir. Cinselliğin, insanın varlığını devam ettirmek için yaşamsal bir işlevi olmasa da insanın yaşam kalitesini oluşturan ögeler arasında önemli bir yeri bulunmaktadır (Gülsün, Aydın ve Gülçat, 2005). Bir başka ifade ile cinselliğin bireyin temel fizyolojik ihtiyaçlardan biri olduğu gerçekliğini dikkate almak gerekmektedir. Örneğin yapılan birkaç araştırma gebelikteki değişimlerin kadınların genel yaşam kalitesini azalttığını, gebeliğin ilerleyen dönemlerinde ve lohusalıkta ise fiziksel fonksiyonellik ve iyilik algısının gebelik öncesine göre azaldığını göstermektedir (Gjerdingen, Froberg ve Kochevar, 1991; Otchet, Carey ve Adam, 1999).
Cinsel yaşam kalitesi ise bireyin cinsel ilişkiden memnun olup olmadığı şeklinde tanımlanmıştır (Öksüz ve Malhan, 2006). Bireyin cinsel ilişki ile bağlantılı pozitif veya negatif durumları subjektif olarak değerlendirmesi, cinsel yaşam memnuniyetinin çerçevesini oluşturur. Bu bağlamda Kudiaki (2002) tarafından yapılan bir araştırmada cinsel doyum ile evlilik veya çift uyumu arasında ilişki bulunduğu belirtilmiştir. Bu araştırmada, cinsel haz arttıkça çift uyumunun da arttığı ve evlilik ya da çift uyumunun yükselmesiyle cinsel hazzın da arttığı sonucuna ulaşılmıştır.
Kadın bireyler açısından; cinselliğin anlamı, fizyolojisi ve deneyimlenme süreçleri gibi boyutlarda erkek bireylerden farklı bir durum söz konusudur. Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği (CETAD, 2017) tarafından yapılan bir araştırmaya göre, kadınların kendi bedenlerinin üreme işlevleri hakkında dahi yeterince bilgi sahibi olmadıkları gözlenmiştir. Ayrıca kadınların cinsel haz hakkındaki bilgilerinin daha az olduğu da çıkarılan sonuçlar arasında yer almaktadır (CETAD, 2017). Diğer yandan, kadın bireylerin cinselliği çoğunlukla sevgi, şefkat ve haz bütünselliği içinde deneyimlemelerinden dolayı erkeklere göre daha tatmin edici bir cinsel hayata sahip olma ihtimalleri artmaktadır. Cinselliği yakınlığın, tutkunun, sevginin ve hatta şefkatin bir parçası olarak algılayan kadınların eğer toplumsal baskılar olmasa, cinselliği yaşama ve haz alma kapasiteleri erkeklere oranla çok daha fazla olabileceği öne sürülmektedir (Yüksel ve Cindoğlu, 2006).
Son yıllarda cinsellik ve cinsel sağlık alanına olan ilginin artmasıyla birlikte (Tuğut ve Gölbaşı, 2010), kadın cinselliği ve kadınların cinsel yaşam kalitesini araştırmaya yönelik çalışmalar da önem kazanmıştır (Nazik ve Eryılmaz, 2011). Yapılan çalışmalardan bazıları cinsel yaşam kalitesinin bağlanma stilleriyle ilişkili olabileceğini ortaya koymuştur. Yüksek kaygılı ve kaçınmacı bağlanma stillerine sahip olan eşlerin, daha fazla kişisel cinsel memnuniyetsizlik şikayeti belirttikleri görülmüştür (Butzer ve Campbell, 2008). Özellikle, yüksek seviyede kaçınmacı stilde bağlanan eşlere sahip bireyler, evliliklerinde cinsellikten daha az tatmin olduklarını belirtmektedirler. Bunun nedeni olarak kaçınmacı bağlanma stiline bireylerin cinsellik hakkındaki caydırıcı düşüncelere(intimidating thoughts) sahip olmaları ve cinsel yakınlık, samimiyet gibi konularda rahatsızlık duymaları gösterilmektedir (Birnbaum, Reis, Mikulincer, Gillath ve Orpaz, 2006; Feeney ve Noller, 2004). Yani insan ilişkilerindeki güvensizliklerinden ötürü iletişim kurmaktan kaçınmaları cinsel davranışlarınada yansımaktadır. Kaçınmacı bireyler yakın ilişkilerde mesafeyi korumak için uzun süreli ilişkilerden kaçınma ve daha çok günübirlik ilişkileri tercih etme gibi stratejiler geliştirmektedirler (Brassard, Shaver ve Lussier, 2007).
Kaygılı bağlanan eşler ise cinsel tecrübe yaşarken tatmin olmakta ve keyif almakta zorlanmaktadırlar (Butzer ve Campbell, 2008). Bağlanma teorisine göre kaygılı bağlanan bireyler, özellikle partnerlerinin varlığının, bağlılığının ve ilgisinin devam ettiğinden sürekli emin olmak istemektedirler (Fraley ve Shaver, 1997). Bir başka ifade ile partnerlerinin kendileri ile sürekli iletişim halinde olması kendilerini değerli hissetmelerini sağlamaktadır. Bu durum da onları cinsel etkileşim sırasında reddedilme duygularına karşı savunmasız kılmaktadır. Cinsel olarak değerli hissetme konusundaki yoğun istekleri, istenmeyen cinsel eylemleri kabul etmelerine (Gentzler ve Kerns, 2004) ya da partnerinin ilişkisiye olan ilgisini korumak için istemese dahi partnerleriyle cinsel ilişkiye girmelerine yol açabilmektedir (Schachner ve Shaver, 2004; Tracy , Shaver, Albino ve Cooper, 2003). Kaygılı bağlanmaya sahip bireylerin diğer bağlanma türlerine sahip bireylerden daha düşük cinsel tatmin rapor ettikleri (Birnbaum, 2007; Brassard ve ark., 2012; Butzer ve Campbell, 2008) ve düşük cinsel uyarılma ve orgazm duyarlılığı gösterdikleri (Birnbaum, 2007) görülmüştür. Bu bağlamda, kaygılı bir düşünce ile isteksizce gerçekleştirilen bir cinsel aktivite hem kalitesiz hem de haz olarak düşük seviyede kalacaktır.

Küt, D. (2018). Genç Yetişkin ve yetişkin kadınların bağlanma stillerinin Cinsel yaşam kalitesi düzeyleri, cinsel özgüven ve psikolojik belirtileri bakımından incelenmesi. Doktora Tezi, Maltepe Üniverstesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü yayımlanmamış doktora tezi

Write a comment