Genç Yetişkinlik Dönemine Bakış
Genç yetişkinlik kavramı ilk defa ünlü gelişim psikoloğu Jeffrey Jensen Arnett tarafından ortaya atılmıştır. Geç ergenlik, erken yetişkinlik, yetişkinliğe geçiş gibi kavramların bu evreyi tanımlamakta yetersiz olması nedeniyle farklı bir kavrama ihtiyaç duyulmuştur. İngilizce karşılığı “Emerging adulthood” olan kavramda, “emerging” kelimesi; “oluşmakta, gelişmekte” anlamlarına gelmekte, en yakın Türkçe karşılığı “genç” kelimesine karşılık gelmektedir (Atak ve Çok, 2010). Genç yetişkinlik evresinin 18- 25 yaş olarak belirlenmesine karşın, üst sınır olarak 28-29 yaşa kadar çıkabileceği de belirtilmektedir (Arnett, 2000).
Genç yetişkinlik evresi, ergenlik dönemindeki hızlı fiziksel gelişim ve benlik arayış sürecinin ardından, yetişkin sorumluluklarının alınmaya başlandığı bir dönemdir. Bu dönem bireyin toplumda iş, statü ve sosyal rollere sahip olma girişiminde bulunduğu, evlilik hazırlığı yaptığı veya cinsel partnerler aradığı bir zaman dilimidir. Ergenlik evresinde romantik ilişkiler alanında kısa süreli ve geçici bir kimlik keşfi yaşanırken, genç yetişkinlik evresinde romantik ilişkilerde daha yakın ilişkilerin tercih edildiği görülmektedir (Arnett, 2004). Genç yetişkinlerin yakınlığa yönelik arayışları zihinsel süreçten davranış sürecine evrilmektedir. Bu dönemde birçok birey evlenmekte ve cinsel olarak aktif olmaktadır (Çelen, 2011).
Arnett’e (2004) göre, genç yetişkinlik döneminin diğer bir özelliği ise alınan yaşamsal kararlarda istikrar sağlanamamasıdır. Birey bu dönemde iş seçimi, romantik birliktelik gibi alanlarda bir dizi araştırma ve deneme sonucu rol arayışını sürdürmektedir. Erikson (1968) da her ne kadar bu döneme bir isim vermese de bireylerin ergenlik ve yetişkinlik arasında yetişkinlik sorumluluklarını erteledikleri bir dönem geçirebileceklerine dikkat çekmiştir.
Erikson’ un (1968) gelişim evrelerinden altıncısı olan evre “yakınlığa karşı yalıtılmışlık” olarak tanımlanmış olup, 20-40 yaş arasındaki genç yetişkinlik ve yetişkinlik dönemlerini kapsamaktadır. Psiko-sosyal gelişim kuramının kurucusu Erikson’a (1968) göre, birey yaşamı boyunca çevreyle etkileşim içerisindedir. Erikson (1968) bireyin gelişiminin biyolojik, psikolojik ve sosyal yönden incelenebileceğini öne sürmektedir.
Biyolojik Özellikler: Ergenlik döneminin sonlarına ve ilk yetişkinlik döneminin başlarına doğru bütün bedensel gelişme ve olgunlaşma hemen hemen tamamlanmış olur. Özellikle genç yetişkinlik dönemi (18-30 yaş) insan hayatının biyolojik olarak en aktif dönemidir. Bireyin fiziki çekiciliğinin, güç, kuvvet ve tazeliğinin ergenlik döneminden sonra da yetişkinlik döneminde de belirli bir süre devam ettiği görülür.
Psikolojik Özellikler: Genç yetişkinlik dönemi psikolojik açıdan da en yoğun ve karmaşık dönemdir. Erikson bu dönemdeki bireylerin birçoğunun psikolojik çatışma ve bunalımlar içinde olabileceklerini belirtmiştir. Yetişkinlikle beraber kişinin benlik algısının oluşmuş olması beklenmektedir. Çevreyle etkileşim içerisinde olmak, oluşacak olan benlik üzerinde oldukça etkilidir. Bu nedenle yetişkin bireyler, samimi bir yakınlık kurma eğilimindedirler.
Sosyal Özellikler: Genç yetişkinlik dönemini bireyler toplumda iş, statü ve sosyal rollere sahip olma girişiminde bulunarak geçirmektedir. Genç yetişkinlik dönemi sosyal açıdan en fazla stresin yaşandığı bir dönem olarak görülür. Bu dönemde birey, bir yandan bireysel hazlar peşindeyken; öte yandan, içinde yaşadığı toplumdaki yerini bulma ve statüsünü elde etme çabasındadır (Levinson, 1986). Yetişkinlik döneminin en belirgin sosyal özelliği ise bireysel ve toplumsal sorumlulukların yerine getirilmesi olarak görülebilir. Ekonomik bağımsızlık ve eylemlerinin sonuçlarının sorumluluğunu almak, yetişkinlik ölçütleri olarak kabul edilmektedir. Bireyin kendi kendine kazanması, çalışması, meslek seçmesi, evlilik yapması, ev idare etmesi ve çocuk yetiştirmesi gibi farklı toplumsal eylemler, yetişkin bireylerin yapmakla yükümlü hissettikleri görevler arasında bulunmaktadır (Santrock, 2004). Bu dönemde anne-baba olmak ya da annelik-babalık rol ve görevlerini yerine getirebilmek ciddi bir uyum meselesi olarak kabul edilir. Erikson’a göre (1968) yetişkinlikle birlikte, üreme işlevleri en üst noktaya ulaşır ve cinselliğin ifadesi (üreme ve cinsel doyum) yetişkinlik döneminde kimlik ile ilgili en önemli konulardan biri olarak değerlendirilir.
Yaşam boyu gelişim perspektifinden bakıldığında; bireyin bağlanma stillerinin, gelecekte kuracağı yakın ilişkiler, bireyin cinsel yaşam kalitesi, cinsel özgüveni ve sahip olduğu psikolojik problemler ile önemli ölçüde ilişkili olduğu düşünülmektedir. Bireyin çocukluğu boyunca anne veya birincil bakıcı ile kurduğu ilişki, onun bağlanma süreçlerini etkilemekte ve eş seçiminde önemli bir rol oynamaktadır (Feeney ve Noller, 1990). Bireyin bağlanma stilleri ayrıca sahip olduğu özgüven düzeyini belirleyebilmekte, bireyin yakın arkadaşlık ilişkilerini, karşı cinsle olan ilişkilerini ve cinsel aktiviteleri ile bunları gerçekleştirme sürecini etkilemektedir (Brennan ve Morris, 1997; Feeney, Noller ve Patty, 1993; Fraley ve Davis, 1997). Bağlanma süreçlerinin bireylerin cinsel etkileşimlerini şekillendirdiğini gösteren bir çok çalışma bulunmaktadır. Sağlıklı bağlanma stilleri çiftlerin cinsel yaşam kalitesine, ilişki memnuniyetine ve ilişkinin istikrarlı bir şekilde devam etmesine katkıda bulunur (Feeney ve Noller, 2004; Sprecher ve ark., 2004). Shaver ve Mikulincer’e (2006) göre sağlıklı bir bağlanma ve cinsel hayatın pürüzsüz bir şekilde ilerlemesi tatmin edici bir ilişkinin devam etmesi için gereklidir.
Bu sebeple genç yetişkinlik ve yetişkinlik döneminde var olan cinsellik ile ilgili tutum ve davranışlara bağlanma perspektifinden bakmak önemlidir. Bu noktadan yola çıkarak; genç yetişkinlik ve yetişkinlik döneminde bulunan kadın bireylerin bağlanma stilleri ile cinsel yaşam kalitesi, cinsel öz-güven ve psikolojik belirti düzeyleri arasındaki ilişkinin araştırılması çalışmamızın konusunu oluşturmaktadır.
Küt, D. (2018). Genç Yetişkin ve yetişkin kadınların bağlanma stillerinin Cinsel yaşam kalitesi düzeyleri, cinsel özgüven ve psikolojik belirtileri bakımından incelenmesi. Doktora Tezi, Maltepe Üniverstesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü yayımlanmamış doktora tezi