DR.DİDEM KÜT
Dr.Öğretim Üyesi
DR.DİDEM KÜT
Dr.Öğretim Üyesi

Blog Post

Cinsel İşlev Bozuklukları

Haziran 29, 2021 Makaleler
Cinsel İşlev Bozuklukları

Cinsel yanıtların fizyolojik bir süreci vardır. Bu sürecin sağlıklı bir şekilde işlememesi durumunda Cinsel İşlev Bozuklukları (CiB) oluşmaktadır. CiB’e ilişkin farklı sınıflandırma anlayışları arasında DSM-V (Diagnostic and Statistical Manual-Fifth Edition) sistemi temel alınmaktadır.  Bu sınıflandırma sisteminde semptomlar; kalıcı ya da tekrarlayıcı, belirgin bir sıkıntıya ya da kişilerarası güçlüklere neden olduğu takdirde CiB tanısı konulmaktadır.  Kadında CiB genel olarak; istek, uyarılma, orgazm ve tatmin ile ilgili bozuklukları içermektedir. Bozulan cinsel fonksiyonlar kadının özgüvenine, yaşam kalitesini ve eşi ile ilişkisini etkileyebilmekledir.

DSM- V’ e göre (Amerikan Psikiyatri Birliği, 2014) CiB sınıflandırması şu şekilde yapılmaktadır:

  1. Geç boşalma
  2. Sertleşme bozukluğu
  3. Kadında orgazm bozukluğu
  4. Kadında cinsel ilgi/uyarılma bozukluğu
  5. Cinsel organlarda-pelviste ağrı/içe girme bozukluğu
  6. Erkekte düşük cinsel istek bozukluğu
  7. Erken boşalma
  8. Maddenin/ilacın yol açtığı cinsel istek bozukluğu
  9. Tanımlanmış diğer bir CiB
  10. Tanımlanmamış CiB

Kadın CiB etiyolojisinde genetik faktörler dâhil birçok biyolojik, bilişsel, emosyonel ve sosyal faktör rol oynamaktadır (Oğuzülgen ve Peşkircioğlu, 2005; Özerdoğan ve ark., 2009).  Birçok faktör ile ilişkili olabilen CiB çok boyutlu bir sağlık sorunu olarak görülmektedir, çünkü bireyin duygusal, fiziksel, biyolojik, psikolojik ve kişilerarası ilişkileri cinsel fonksiyonunu etkilemektedir (Ege, Akın, Arslan ve Bilgili, 2010). CiB birçok kadın için fiziksel olarak huzursuz edici, emosyonel olarak üzücü ve sosyal açıdan yıkıcıdır (Yeşiltepe ve Kızılkaya, 2008).

Cinsel işlev hemen her kültürde gizli ve tabu olarak kabul edildiği için, bu alanda sınırlı sayıda çalışma yapılmıştır (Akyüz, 2009). Konu ile ilgili çalışmalardaki bu sınırlılığın kadınların cinsel yaşamlarına ilişkin sorunların belirlenmesi ve soruna yönelik çözümlerin üretilmesinde gecikmelere neden olduğu düşünülmektedir.

Ancak son yıllarda, kadın CiB’ ine yönelik gösterilen ilginin ve bu konudaki çalışmaların artması ile elde edilen bulgular, cinsel problemi olan kadınların prevelansının %19-63 arasında değiştiğini göstermektedir (Demir, Parlakaya, Gök ve Esen, 2007; Kütmeç, 2009). Yetişkin kadınlar arasında, cinsel sorunu olan klinik hastalar oldukça nadirdir, ancak cinsel şikâyetler oldukça yüksek sıklıkla karşımıza çıkmaktadır.

 

Amerika Ulusal Sağlık ve Sosyal Yaşam Araştırması verilerine göre; kadınların %43′ ünde cinsel işlev bozukluğu bulunmaktadır. Kadınların üçte biri cinsel ilgi yokluğu, dörtte biri ise orgazm olamama sorunu yaşamaktadır. Aynı araştırmada kadınların %20’sinin ıslanma yetersizliği yaşadığı, %20’sinin de cinsellikten zevk alamadıkları bildirilmiştir (Lauman, Paik ve Rosen, 1999).

Cinsellik, birçok kültürde olduğu gibi bizim ülkemizde de tabu olarak görülen, kadınların bu konu hakkında konuşmaktan çekindikleri ve sağlık profesyonellerinin de çok üzerinde durmadıkları bir konudur. Her ne kadar toplumumuzda kadınlar tarafından cinsel fonksiyon bozuklukları ile ilgili yakınmalar kolay dile getirilmese de kadınların bu konuda son derece şikâyetçi olduğu ve kadın cinsel fonksiyon bozukluklarının toplumumuzda da yüksek oranlarda olduğu görülmektedir (Yaşar, Özkan ve Tepeler, 2010). Türkiye’de Çayan ve arkadaşları (2004) tarafından 179 kadın ile yapılan çalışmada CiB prevelansı ve risk faktörleri incelenmiş, 18-27 yaşlarda %21,7 olan prevelansın; 28-37 yaşlarda %25; 38-47 yaşlarda %53,5 olduğu ve yaş ile birlikte giderek arttığı gösterilmiştir. Öksüz ve Malhan’ın (2006) yaptıkları bir başka çalışmada ise, kadınların %48,3’ünde cinsel işlev bozukluğu tespit edilmiştir. Yaşa göre dağılıma bakıldığında cinsel işlev bozukluğu; 18-30 yaş arasında %41, 31-45 yaş arasında %53,1, 46-55 yaş arasında %67,9 olarak bulunmuştur. CiB, kadınların %48,3’de arzu, %35,9’da uyarılma, %40,9’da ıslanma, %42,7’de orgazm, %45’de tatmin bozukluğu, %42,9’da ağrı şeklinde kendini göstermektedir. Ege ve arkadaşları (2010) tarafından yapılan bir çalışmada ise kadınların CiB prevelansının %45,6 olduğu belirlenmiştir.

Cinsel sağlık ile ilgili sorunlar sadece fiziksel olarak yaşanmamakta, kadın ve erkekte ruhsal sağlığı etkilediği gibi, ardından aile sağlığını, ilişkilerini ve de sosyal sağlığı da etkilemektedir (Şahin ve ark., 2007). Psikolojik bakış açısına göre; sağlıklı bir şekilde çalışan beden, cinselliği sağlıklı bir şekilde yaşayabilmek için gerekli olan tüm altyapıyı sağlamaktadır. Fakat cinselliğin nasıl, ne zaman, nerede ve kiminle yaşanacağını belirleyen faktör bireyin kendi psikolojisidir. İnsan psikolojisini oluşturan temel tutumlar, kişilik özellikleri, duygular, bilişsel işlevler, geçmiş yaşantılar, travmalar, öğrenilmiş davranış şekilleri gibi etmenler; cinselliğe olan yaklaşımımızı ve tercihlerimizi belirlemekte önemli rol oynamaktadır. Sosyokültürel bakış açısına göre ise; bireylerin içinde yetiştiği ve yaşadığı aile, yakın çevre ve toplumsal yapı, gelenekler, dini inanç ve ahlaki tutumlar da cinsel tutum ve davranışlarımızı belirleyen faktörler arasında yer almaktadır (Şahin ve ark., 2007).

Cinsellik; duygu, düşünce, davranış ve kişilerarası ilişkiler üzerinde büyük etkiye sahiptir. Bundan dolayı cinsellik bireyin ruhsal, fiziksel sağlığını ve yaşam kalitesini etkilemektedir (Acar, 2008). Geçirilen hastalıklar, aile yaşamında değişiklikler, tıbbi ve cerrahi müdahaleler, ailede şiddetin olması gibi unsurlar bireyin cinsel sağlık durumunu etkileyen faktörler arasında bulunmaktadır. Kadınlar için bunun dışında menars, gebelik, doğum, laktasyon ve menopoz gibi gelişimsel yaşam olaylarının, kadın cinselliğini, cinsel sağlığını ve cinsel işlevlerini etkilediği görülmektedir (Acar, 2008; Shirvani, 2010; Tashbulatova, 2007).

Cinsellik genel olarak çift ilişkisinde önemli bir yere sahiptir ve genç yetişkinlik döneminde ilk cinsel deneyimlerinin yaşanmasıyla birlikte daha da önem kazanmaktadır (Pastore, Owens ve Raymond, 2007). Cinsel işlevlerde yaşanan sağlık sorunlarının, kadının ruhsal durumunda, eşi ve diğer bireylerle ilişkilerinde, cinsel özgüveninde ve cinsel yaşam kalitesinde derin etkilere neden olabildiği için özel bir önemi vardır (Acar, 2008; Olsson, Lundqvist, Faxelid ve Nissen, 2005).

 

 

Küt, D. (2018). Genç Yetişkin ve yetişkin kadınların bağlanma stillerinin Cinsel yaşam kalitesi düzeyleri, cinsel özgüven ve psikolojik belirtileri bakımından incelenmesi. Doktora Tezi, Maltepe Üniverstesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü yayımlanmamış doktora tezi

 

Write a comment